Kentsel Dönüşüm Gelişimi
Ülkemizde ilk göç hareketleri özellikle 1950’den sonra başlamış ve sonrasında yapılan planlama faaliyetleri ise nüfus hareketlilikleri doğru tahmin edilemediği için yetersiz kalmıştır. Ülkemizde 80’li yılların sonuna kadar yaşanan göç hareketliliği, özellikle büyük kentlerin nüfusunu sayısal açıdan arttırırken, beraberinde gecekondu ve kaçak yapılaşma gibi önemli sorunların oluşumuna da zemin hazırlamıştır. Söz konusu göç hareketliliğinin 90’lı yıllarla yavaşlaması ve nüfusun durağanlaşması, kentlere ilişkin tartışmalara farklı bir boyut kazandırmış ve yeni bazı kavramları gündeme getirmiştir.
Kent planlama, önceki süreçte, çoğu zaman, kentlere yönelen nüfusu barındıracak yeni alanların imara açılması biçiminde veya gecekondu alanlarının yenilenerek kentsel arsa pazarına kazandırılması için ıslah imar planları hazırlanması şeklinde algılanırken; bugün sürecin, dünyadaki izlenen gelişmeler eşliğinde kentlerin eskiyen ve işlevini kaybeden bölgelerinin yeniden ele alınması biçimine dönüştüğü gözlenmektedir ki bu süreçte ortaya çıkan temel kavram “kentsel dönüşüm” dür. Ülkemizde, 1950’lerden bu yana hızlı bir mekânsal dönüşüm yaşanmış ve bu dönüşüm büyük ölçüde kentsel alanlarda olmuştur.
1980’lere kadar genelde piyasa mekanizması içinde ve vatandaşlarımızın planlama pratiğinden uzak çözümlerle, temelde tek parsel sınırları içinde gerçekleştirmiş oldukları bu dönüşüm sonucunda planlı kentsel doku hızla bozulmuş ve kentlerimiz yapı yığınları haline gelmiştir. Ortaya çıkan çözümler imarlı alanlarda, yap-satçı sunum biçimiyle geliştirilen çok katlı apartmanlaşma ile imarsız alanlarda, önce gecekondu olarak başlayıp, daha sonraları hisseli parselasyonla apartmanlaşma olarak gelişen kaçak yapılaşma alanları biçimlerinde ortaya çıkmıştır. 1980 sonrasında çıkarılan af yasaları ile bu düzensiz uygulamalar yasallaştırılmış ancak dönüşümünü tamamlayamamış alanlar olarak maalesef mevcudiyetlerini korumuş ve günümüze kadar gelmiştir. kişisel yararlar sağlama üzerine parsel ölçeğinde oluşturulan mikro-ittifaklarla ilerlemiş olan bu süreçte, yerel yönetimler kentlerin geleceğine yönelik vizyon geliştirmekten uzak kalmış, planlama süreçleri parsel üretmeye ve imar planları üzerinden ruhsat verme işlemine indirgenmiştir. Hemen hemen tüm kentlerimizde gözlenen bu tür kent dokularının varlığı, kentsel dönüşüm konusunun bir plan çerçevesinde ele alınması gerekliliğini arttırmaktadır.